01.10.2020

Camiler ve Din Görevlileri Haftası, “Cami ve İlim” temasıyla başladı

Camiler ve Din Görevlileri Haftası, “Cami ve İlim” temasıyla başladı

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen 2020 Yılı ‘Camiler ve Din Görevlileri Haftası’ Ayasofya-i Kebîr Camii Şerîfi’nin avlusunda düzenlenen açılış programıyla başladı.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün her yıl 1-7 Ekim tarihlerinde belirli bir tema çerçevesinde düzenlediği haftanın açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, hafta münasebetiyle “Cami ve İlim” konusunu gündeme taşıdıklarını ifade ederek, “Cami ve ilim ekseninde gerçekleştireceğimiz programlarla mabetlerimizin söz konusu işlevlerini daha etkin kılmanın imkânlarını ve kadim medeniyetimizin örnekliğinde camilerimizin ilim merkezi hüviyetlerini en ideal düzeye taşımanın yolarını arayacağız” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, camilerin, bilgiyi hayata, ibadeti ahlaka dönüştüren ve varlık âlemine hakikat penceresinden bakmayı öğreten kadim mektepler olduğunu belirterek, “İşte burada altında huzurla toplandığımız şu kubbeler, bizlere bu hakikati anlatmaktadır. Şehirlerimizin siluetini oluşturan şu minareler, tüm dünyaya bu gerçeği haykırmaktadır. Minarelerden yükselen ezanlar, bu kimliğin en gür sedası olarak semalarımızda yankılanmaktadır. İnşallah kıyamete kadar da yankılanmaya devam edecektir” diye konuştu.

Kur’an-ı Kerim’de, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayetiyle hakkın ve hakikatin bilgisine ulaşmanın, okumanın, anlamanın, düşünmenin bir üstünlük vesilesi olduğuna işaret edildiği hatırlatan Başkan Erbaş, şöyle devam etti:

“Kendisini bir muallim/öğretmen olarak niteleyen Sevgili Peygamberimiz ise“Âlimler, peygamberlerin varisleridir” buyurarak ilme ve bilgiye en büyük payeyi vermiştir. İlim ve hikmeti müminin yitiği kabul eden Allah Resulü, “İlim, kadın erkek bütün Müslümanlara farzdır” buyurarak bütün Müslümanlara bir ufuk çizmiş ve sorumluluk yüklemiştir. İşte bu inanç ve anlayışla hareket eden Müslümanlar, dinimizin ahlaklı insan, erdemli toplum ve adaletli dünya ideali doğrultusunda insan yetiştirmeyi ve insanlığa hizmet etmeyi kendileri için vazgeçilmez bir görev addetmişler; bu kutlu görevin ifasında ise tıpkı Rasulullah (sav) gibi camileri birer ilim merkezine dönüştürmüşlerdir.

Bu sebeple İslam tarihi boyunca mabed ile mektep, cami ile üniversite hep içi içe olmuştur. İnancın ilimle, sanatın hikmetle birlikte yükseldiği Semerkand’dan Kurtuba’ya, Bağdat’tan İstanbul’a tüm İslam şehirleri de bu gerçeğin şahitleridir.”

“İnancı ilimden, dini bilimden ayrı gören bir zihniyetin, hakikat bilinciyle varlığı kuşatması ve hayata huzur getirmesi mümkün değildir”

Başkan Erbaş, İslam medeniyetinde bilgi ve bilimin nihai amacının, insanın kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle ilişkilerini merhamet, adalet ve hakikat ekseninde sürdürebilmesini temin etmek olduğunun altını çizerek,  “Eğitim ve öğretimde en temel gaye, ilmin salih amele ve güzel ahlaka dönüşmesini sağlamaktır. Bunun için İslam medeniyetinin hiçbir döneminde bilgi dinî olan veya olmayan şeklinde bir ayrıma hiçbir zaman tabi tutulmamıştır. İnancı ilimden, dini bilimden ayrı gören bir zihniyetin, hakikat bilinciyle varlığı kuşatması ve hayata huzur getirmesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

Bugün Müslüman toplumların en temel sorunlarından birisinin de bilgi kaynaklarını ve bilgi üreten mekanizmalarını ihmal etmeleri olduğuna dikkat çeken Başkan Erbaş, konuşmasında şu başlıklara değindi;

“Öğrenilmiş cehaletle mücadele etmek, salt bilgisizlikle mücadele etmekten çok daha büyük bir emek gerektirmektedir”

“Şunu açıkça ifade etmeliyim ki; bugün en az küresel boyutta yürütülen İslam düşmanlığı kadar, bilgi ve hikmetten yoksun din anlayışı da millet birliğimizi, geleceğimizi ve medeniyet değerlerimizi tehdit etmektedir. Bu anlamda hassasiyetle üzerinde durmamız gereken üç sosyal gerçekliğe dikkatlerinizi çekmek isterim.  Bunlardan birincisi, yanlış dini bilgiyle şekillenen bozuk bir din tasavvurudur. Bu da bir nevi öğrenilmiş cehalettir. Bu durum, İslam coğrafyasının son asırlarda doğru bilgi üreten mekanizmalarını güncelleyip geliştiremediği için ortaya çıkmış bir tehlikedir. Öğrenilmiş cehaletle mücadele etmek, salt bilgisizlikle mücadele etmekten çok daha büyük bir emek ve özveri gerektirmektedir.

“Dini duyguları ve değerleri istismar etmenin önüne geçmek için caydırıcı cezalar ve müeyyideler olmalıdır”

İkincisi, insanların cehaletinden ve dinî bilgi yetersizliğinden nemalanmak suretiyle dini kavramları bağlamından kopararak kendi menfaat ve emelleri doğrultusunda kullanan din istismarcılarıdır. Maalesef bugün bazı şahıs ve gruplar tarafından İslam’la, ilimle ve hakikatle hiçbir alakası bulunmayan birtakım işler, rüyalar, saçmalıklar, sahte kişilikler ve gizemli söylemlerle insanların duyguları sömürülmekte; inançları istismar edilmektedir. Hatta zaman zaman yüce dinimiz İslam, kimi art niyetli ve sapkın kişilerce aşağılık davranışlara alet edilebilmektedir. Bu kimseler hak ettiği cezayı mutlaka görmeli, bilhassa dini duyguları ve değerleri istismar etmenin önüne geçmek için caydırıcı cezalar ve müeyyideler olmalıdır.

“Kendisini hakikatin merkezi gibi gösterenlerin bu tavrı Müslüman bilinci ve ciddiyetiyle asla bağdaşmamaktadır”

Diğer yandan din adına konuşan, yazan herkes hakikate bağlı kalmak zorundadır. Gelişigüzel malumatlarla dini değerleri uluorta tartışmanın hiçbir faydası yoktur. Ayrıca dini argümanlar ve söylemlerle ekranlarda, teyide muhtaç, kaynağı belirsiz bilgiler paylaşarak zihinleri bulandıran, usul ve esastan yoksun konuşan ve kendisini hakikatin merkezi gibi gösteren bazı kişi ve grupların bu tavrı Müslüman bilinci ve ciddiyetiyle asla bağdaşmamaktadır.

“Müslüman toplumlar doğru dini bilgiyi koruyan ve güvence altına alan sistemler kurmak zorundadır”

Üçüncüsü ise; son asırlarda din-devlet-toplum arasında yaşanan gerilimlerin neden olduğu kaos ve sözü edilen ihmal ve boşlukları fırsata çeviren FETÖ, DEAŞ ve PKK, şiddet ve tekfir diliyle sürekli Müslümanları tehdit eden sözde selefi gruplar gibi dış güdümlü marjinal yapılar, kendilerini göstermektedir. Önemle ifade etmeliyim ki, bahsettiğim her üç hususta da, İslam coğrafyasının doğru bilgiyi denetleyen mekanizmalara sahip olmayışının etkisi büyüktür. Dolayısıyla Müslüman toplumlar acilen doğru dini bilgiyi üreten kurumlarını geliştirmek zorundadır. Doğru dini bilgiyi koruyan ve güvence altına alan sistemler kurmak zorundadır, Aynı zamanda İslam dünyası. Zira yaşanan bağnazlıkların, istismarların, ahlaksız ve insafsız tabloların arkasında yatan en önemli sebeplerden birisinin de denetimsizlik ve hukuki boşluk olduğu açıktır.”

“Din anlatırken kendini pazarlama ve reyting kaygısı söz konusuysa, ticarî  gaye ve beklentiler ön plana çıkarılıyorsa; biliniz ki orada din istismarı vardır”

Başkan Erbaş, gençleri ve tüm vatandaşları din ve değerler konusunda daha hassas ve duyarlı olmalarını isteyerek, şu hususlara dikkat çekti:

“Eğer bir yerde masum ve hatasız kabul edilen kişiler varsa, doğru bilginin kaynağı şahıslar, rüyalar gibi sübjektif şeylerse, birtakım kitaplar İslam’ın temel kaynaklarından daha çok itibar görüyorsa, hakikat tekelciliği yapılıyorsa, akıl, mantık ilkelerine ve ahlak değerlerine aykırı söylem ve davranışlar varsa, eleştirel düşünce kötüleniyor,  sorgusuz teslimiyet isteniyorsa biliniz ki orada İslam’dan başka bir inanç, başka bir anlayış egemendir. Eğer bir yerde kendi mensuplarını aşırı yücelten seçkinci bir anlayış; birlik, beraberlik ve kardeşlik ilişkilerini zedeleyen bir tutum varsa, din anlatırken kendini pazarlama ve reyting kaygısı söz konusuysa, ticarî  gaye ve beklentiler ön plana çıkarılıyorsa; biliniz ki orada din istismarı vardır. Eğer Bir yerde şiddete davet eden, tekfir ve tehdit eden bir dil, İslam coğrafyasında kavga ve tefrikaya çağıran bir tutum varsa orada Müslümanca bir feraset, basiret, davranış ve ahlak yok demektir.”

İstismarın sadece dini alanla sınırlı olmadığına işaret eden Başkan Erbaş, “Algı operasyonlarıyla milli değerler ve şahsiyetleri kullanarak menfaat devşirmeye çalışmak da dikkat edilmesi gereken vahim ve tehlikeli bir istismar çeşididir” diye konuştu.

“Gayr-i meşru ilişkileri ekranlara taşıyarak meşrulaştırmak, nesillerimize karşı işlenen büyük bir suçtur”

Başkan Erbaş, gayr-i meşru ilişkilerin ekranlara taşınarak meşrulaştırılmasının nesillere ve geleceğe karşı işlenen bir suç olduğuna vurgu yaparak, “Reyting adına, bütün aile, gelenek, ahlak ve inanç değerlerini hiçe sayarak şüyuu vukuundan beter çirkinlikleri ekranlara taşımak, gayr-i meşru ilişkileri sıradanlaştıran, şiddeti ve istismarı teşvik eden yayınlar yapmak milletimize, medeniyetimize, nesillerimize ve geleceğimize karşı işlenen büyük bir suçtur, pervasızlıktır, sorumsuzluktur” ifadelerini kullandı.

“Hiç kimsenin istismarcılar ve sahtekârları bahane ederek İslam medeniyetinin temel değerlerini itibarsızlaştırmaya hakkı yoktur”

Kötü örnekler üzerinden genellemeler yaparak dini değerleri ve inancını yaşayan samimi insanları hedef alanlara uyarılarda bulunan Başkan Erbaş, “Bugün maalesef bazı kişi ve çevrelerde, kötü örnekler üzerinden, toptancı, genellemeci ve ısrarcı bir yaklaşımla dini değerlerin ve inancını yaşayan samimi insanların tamamının ötelenmesini, örselenmesini ve hayatın dışına çıkartılmasını isteyen bir tavır da dikkat çekmektedir.  Bu yaklaşımın iyi niyet taşımadığı son derce açıktır. Bu manada hiç kimsenin istismarcılar ve sahtekârları bahane ederek İslam medeniyetinin temel değerlerini itibarsızlaştırmaya ve temiz kavramlarını kirletmeye hakkı yoktur” diye konuştu.

“Kur’an-sünnet çizgisinden ayrılmayan, vatana-millete hizmet eden şahsiyetler, gruplar, irfan mektepleri asla zan ve töhmet altında bırakılmamalıdır”

Başkan Erbaş, istismarla mücadelenin, her yönüyle büyük bir hassasiyet ve özen gerektirdiğini ve başta medya organları olmak üzere toplumun her kesimine ve her ferdine önemli sorumluluklar düştüğünü dile getirerek, “Bu anlamda şunu özellikle vurgulamak istiyorum, asırlardan beri doğru dini bilgi ve yöntemle hizmet eden, Kur’an-sünnet çizgisinden ayrılmayan, hayır hasenat yapan, garip gurebaya yardım eli uzatan, vatana-millete hizmet eden nice insanın yetişmesine katkıda bulunan örnek ve önder şahsiyetler, gruplar, STK’lar, irfan mektepleri asla zan ve töhmet altında bırakılmamalıdır. Bilakis iyi işler yapanlar korunmalı ve her zaman desteklenmelidir” değerlendirmesinde bulundu.

“Rabbimiz tefekküre, tezekküre ve tedebbüre dayalı tahkiki bir iman istiyor”

İslam inancında inanç, ilim, ibadet ve ahlakın bir bütün olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, şunları söyledi:

“Zira Kur’an-ı Kerim’in Yusuf Suresindeki şu ayeti kerime gerçekten çok manidardır. Sünnete baktığımızda Rabbimizin, insanları tevhide ve İslam’a çağırırken ilimle, hikmetle, basiretle ve ferasetle inanmayı nasıl telkin ettiğini görüyoruz bu ayeti kerimenin. “De ki: İşte benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar basiretle Allah’a davet ediyoruz.” Basiret, engin görüş ve delil demektir. Yani ilimsiz, delilsiz ve mesnetsiz bir teslimiyet değil bilakis tefekküre, tezekküre ve tedebbüre dayalı tahkiki bir iman istiyor Rabbimiz.

İslam’ın temel kaynakları bellidir. Başta Kur’an-ı Kerim ve onun adeta yaşayan hali olan Peygamber Efendimizin sünnetidir. Her ikisi de bizim inancımızın delili, hayatımızın mikyası, söz ve davranışlarımızın sıhhatinin ölçüsüdür. Bu meyanda toplumun her kesimine sahih bilgiyle rehberlik etmek için elbirliği ile hareket etmek durumundayız. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığımız ve İlahiyat/İslami İlimler fakültelerimize büyük görevler düşmektedir.”

“İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerimizin yıpratılmamasına özen gösterilmelidir”

Başkan Erbaş, bazı akademisyenlerin Müslümanların sorun ve ihtiyaçları açısından öncelikli olmayan, toplumun genelini ilgilendirmediği gibi fitne ve tefrikaya sebep olan birtakım konuları gelişigüzel paylaşmalarının ve konuşmalarla gündeme getirmelerinin basiretli bir davranış olmadığını belirterek, “Dahası, pek çok sorunu da beraberinde getirdiği ortadadır. İşte bu tür münferit ve marjinal örnekler üzerinden toptancı bir yaklaşımla sahih dini bilgi üreten, üretmeye çalışan ve bu konuda özenli davranmaya çalışan İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerimizin yıpratılmamasına özen gösterilmelidir. Yıpratılmasına sebep olacak bir takım söylemlerden uzak durulmalıdır” şeklinde konuştu

“Başkanlığımız, dijital yayıncılık alanında ve sosyal medya mecralarında etkin çalışmalar yürütmektedir”

Diyanet İşleri Başkanlığının Kur’an ve sünnet bütünlüğünü esas alan bir anlayışla hizmet ürettiğini ifade eden Başkan Erbaş, “Medeniyetimizin ilmi birikimini önemseyen ve günümüzün meselelerine çözüm üretmeyi hedefleyen bir yaklaşımla hareket etmektedir. Bu bağlamda, çağın gerektirdiği bütün imkânlar kullanılarak toplumun sahih dini bilgiyle buluşması için azami gayret sarf etmektedir. Başkanlığımız, özellikle gençlerimizin ve çocuklarımızın doğru bilgiye erişimini kolaylaştırmak adına basılı ve süreli yayınların yanında dijital yayıncılık alanında ve sosyal medya mecralarında etkin çalışmalar yürütmektedir” ifadelerini kullandı.

“İslam’a ve insanlığa hizmet için çalışmak büyük bir nimet ve onurlu bir görevdir”

Din görevlilerinin “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”nı tebrik eden Başkan Erbaş sözlerini şu cümlelerle tamamladı:

 

Değerli din görevlisi hocalarım, kıymetli meslektaşlarım; milletimizin geleceği olan çocuklarımızın ve gençlerimizin doğru dini bilgiyle buluşması, İslam’ın evrensel ilkeleriyle tanışması ve güzel ahlakla donanması hususunda sizlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Sizler, Peygamber mirasını omuzlamış, hakikatin sorumluluğunu yüklenmiş gönül insanlarsınız. O yüzden din gönüllüleri diyoruz. Zira görev yaptığımız mihraplar, minberler, kürsüler peygamber makamıdır. Bu şuur ve azimle İslam’a ve insanlığa hizmet için çalışmak büyük bir nimet ve onurlu bir görevdir.

Bunun için özellikle hizmet ettiğimiz bölgeyi, mahalleyi, görev yerimizi ve muhatap kitlemizi bütün özellikleriyle tanımak ve ona göre rehberlik yapmak durumundayız. Cemaatimizle, öğrencilerimizle iletişimimizi güçlü tutmak, camiye gelen-gelmeyen, toplumun her kesimine nebevi yöntemle ulaşmak zorundayız. Hiçbir ayrım yapmadan toplumun her kesimi ile iletişim içinde olmak ve İslam’ın hakikatini temsil eden bir hayatla onlara örnek olmak zorundayız. Bu bizim iman ve kulluk görevimizdir. Aynı zamanda toplumu din konusunda aydınlatmak ve insanımızı sahih dini bilgiyle buluşturmak, bizim yasal sorumluluğumuzdur.

Bu sebeple asla öğrendiklerimizle yetinmeyip her daim kendimizi yenilemeye ve çevremizi irşat ve ihya etme azmimizi ve heyecanımızı diri tutmaya mecburuz. Aksi halde bu yolda muvaffak olamayacağımızı bilmeliyiz. Bu inanç ve ideal ile gece-gündüz demeden gayret eden, özellikle bu salgın döneminde vefa destek grupları başta olmak üzere, milletimizin her türlü ihtiyacına koşan hocalarıma en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Bu vesileyle; Camilerimizi birer ilim, irfan ve ahlak mekteplerine dönüştürerek milletimize hizmet etmeyi en büyük paye sayan tüm teşkilat mensuplarımıza, fedakâr hocalarımıza tekrar teşekkür ediyor, “Camiler ve Din Görevlileri Haftası”nı tebrik ediyorum. Ahirete  irtihal eden bütün hocalarıma Yüce Allah’tan rahmet diliyor; hayatta olanlara sıhhat ve afiyet içerisinde daha nice hizmetler nasip etmesini niyaz ediyorum.”

Kovid-19 salgını nedeniyle sınırlı sayıda katılımla düzenlenen programa, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Genel Müdürü Doç. Dr. Fatih Kurt, Yönetim Hizmetleri Genel Müdürü Mehmet Bilgin, Rehberlik ve Teftiş Başkanı Fatih Mehmet Karaca, 1. Hukuk Müşaviri Selami Açan ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mehmet Emin Maşalı katıldı.