Hakikat… Uğruna yıllar, nefesler harcanan, gidilip gidilip bitirilemeyen yollara düşülen, sanki Kaf Dağı’nın ardında bir peri sûret, sisler arasında bir görünüp kaybolan…
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç, Hüdhüd’ün kılavuzluğunda otuz kuş, Çin’de, Hind’de, Atina’da, Maverâünnehir’de, balığın karnında Yunus, kuyuda Yusuf, Hızır’la Musa, Hira’da Muhammed Mustafa aleyhisselâtü vesselam Efendimiz… Hep hakikatin peşindeydiler. Peki ama hakikat nedir?!
İnsanoğlu gözlerini açtığı şu dünyadan, yine öylece gideceğinin farkında. Kendini içinde buluverdiği âlemi, iki gözyaşı arasında, nereden buraya geldiğini, neden burada olduğunu, neler olduğunu, ne olacağını, etrafındakileri ve bunların mânâsını hep sordu. Nitekim tarih boyunca bu sorulara velîler, deliler, dahiler ve nebîler tarafından pek çok cevap verildi. Diğerleri bir tarafa ki onlar da ilhamlarını son tahlilde nebîlerden almışlardır, nebîlerin cevapları kimilerini mümin, kimilerini münkir etti. İnsanlık tarihi denilen şey ise, tam da bunun tarihi: Hakikatin ademoğluna nebîler tarafından haber verilmesinin tarihi.
Din ve Hayat’ın bu sayısında, eşyanın, insanın, hayat ve memâtın bilgisi olmak bakımından ele almaya çalıştığımız “Hakikat”i hakkıyla kuşatamasak da meseleyle alâkalı bazı mühim noktalara temas ettiğimizi düşünüyoruz.
Hakikat’in bilgisini bize verdiğine iman ettiğimiz Kur’an ve Sünnet’in hakikati; ölümün ve ahiret hayatının hak olması; insan fiillerinde Hakk’ın tezahürü olarak hukukun gözetilmesi; insanın kendini bilmesinin aynı zamanda hakikate karşı duyulan iştiyakın nihâî noktası oluşu; ahlâkın izafîliği; “hak mezhep” kavramı; Yahudiliğin hakikat iddiası; düşünce tarihinde “çifte hakikat” meselesi; hikmet-hakikat irtibatı; İslâm tarihi özelinde tarihin hakikati; bilgi felsefesi bağlamında hakikati bilme meselesi; müslümanların modern zamanlarda “post-truth”la imtihanı; mitolojilerdeki hakikat; sanatın hakikati temsili; Osmanlı şiirinde hakikat arayışı; hakikatin dilde tezahürü; insanın kendi hakikatiyle yüzleşebilmesi; sosyal medyanın hakikati karartması ve hakikatin sinemada gösterilip gösterilemeyeceği gibi mevzuları ele alan yazılara yer verdik. Ve tabii her zaman olduğu gibi kıymetli bir büyüğümüzle meseleyi enine boyuna konuştuk, Prof. Dr. Teoman Duralı’ya “Hakikat nedir?” sualini tevcih ettik.
Geçen kıştan beri salgının menfi tesirleri dünyanın ve memleketimizin üzerinde maalesef devam ediyor.. İnsanoğlunun başına gelen kötülükler de hakikatin bir parçası. Ve şimdi bir kez de hakikatin bu tecellisinde insan kendini seyrediyor. Hakikat tek olsa da herkesin ona yolculuğu başka. Attar’ın dediği gibi, kimi mihrabı kimi putu bulacak bu yolculuğun sonunda. Ümit edelim yolun bitiminde hakikate kavuşanların saadetinden bir pay düşsün hepimize.
Artık senede iki kez çıkan dergimizin ilk sayısı bu kez de yeni tasarımıyla okuyucu karşısında. Ruh ve fikir dünyamıza bir nebze de olsa tazelik getirmesi niyazıyla…
İndirmek için Tıklayınız.