Öncelikle tüm halkımızın mübarek Ramazan-ı Şerif’ini bir kez daha tebrik eder, 19 Mayıs Salı akşamı idrak edeceğimiz Kadir Gecesi’nin feyzinden, bereketinden, rahmetinden, mağfiretinden ve tüm güzelliklerinden istifade etmeye bizleri muvaffak kılmasını Rabbimden niyaz ederim. Peygamber Efendimiz (s.a.s) Kadir Gecesi’nin sadece 27. gecede değil, Ramazan-ı Şerif’in son on gününde aranmasını teşvik etmiştir.
Efendimiz (s.a.s), kesin bir şekilde emretmeksizin insanları Ramazan geceleri namaz kılmaya teşvik eder ve şöyle buyururdu: “İnanarak ve karşılığını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini namaz kılarak ihya eden kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (Müslim, Salâtü’l Müsâfirîn, 173.) Bu Hadis-i Şerif’te Efendimiz (s.a.s), açık bir şekilde bu mübarek ayın tüm gecelerinin değerli olduğunu ifade ederek, ihya edenlerin günahlarının bağışlanacağı müjdesini veriyor.
İçinde bulunduğumuz günler ise, Aşrü’l-Evâhir diye tabir edilen Ramazanı-ı Şerif’in son on günüdür. Senenin ayları içerisinde üç aylar, üç ayların içerisinde Ramazanı-ı Şerif ne kadar kıymetliyse, bu mübarek ayın son on günü de o kadar kıymetli ve önemlidir. Bu kıymeti Efendimiz’in bu günlerde gösterdiği gayretten ve vefat edene kadar bu günleri itikafta geçirmesinden anlıyoruz. Hz. Âişe (r.a.) Validemiz anlatıyor: “Ramazan’ın son on günü girince Resûlüllah (s.a.s) geceleri ibadetle değerlendirirdi. Ailesini de ibadet etmeleri için uyandırırdı. İbadet için diğer zamanlardan daha fazla gayret gösterirdi.” (Müslim, İtikaf, 7.)
“Resûlüllah (s.a.s), Ramazan’ın son on gününde vefatına kadar îtikâfa girdi. Vefatından sonra da hanımları îtikâfa devam ettiler.” (Buhârî, İtikâf, 1)
“Resûlüllah (s.a.s) Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar (gayretini artırırdı), geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı.” (Buhârî, Leyletu’l Kadr, 5.)
Bu gayretin sebebi, elbette bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini idrak edebilmekti. Zira Efendimiz (s.a.s)’in beyanları bu mübarek gecenin özellikle son on gecede gizlendiği yönündedir. Resûlüllah (s.a.s), Ramazan’ın son on gününde itikâfa gireceği yere çekilir ve “Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde araştırın” diye buyururdu. (Buhârî, Fadlu Leyleti’l Kadr, 3.) Bazı rivayetlerde son yedi güne de işaret vardır: “Kadir gecesini (Ramazan’daki) son yedi (gece) içerisinde arayınız.” (Ebû Dâvûd, Şehrü Ramazan, 5.) İlk rivayeti esas aldığımızda her iki beyana göre de amel etmiş oluruz. Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in: “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir gecesini ihyâ ederse geçmiş günahları affolunur.” (Buhari, Savm, 6.) müjdesine ümit bağlayarak bu geceleri ihya etmek suretiyle günahlarımızın affına vesile kılalım.
Bu geceye bu şerefi kazandıran, elbette Kur’an-ı Kerim’in bu gece inmeye başlamasıdır. Bizler de Kadir Gecesini idrak ve ihya etmek için sadece bu gün ve gecelerde ibadet etmekle kalmayıp aynı zamanda Kur’an ahlakını günlük hayatımıza aktarabilirsek bu şereften nasibimizi almış oluruz. Rabbimizin inayeti ve mağfiretiyle Ramazan-ı Şerif ve Kadir Gecesi vesilesiyle kul hakkı hariç kurtulacağımız günahlara bir daha dönmemek için kesin karar vererek aşağıda sunacağımız dua ve tesbîhatla münacatta bulunmak suretiyle manevi güzelliklere kapı aralamaya gayret edelim.
Bu mübarek geceden en güzel şekilde istifade etmek ve onu ihya etmek için bu son günlerde şunları yapabiliriz:
Dualarımızı ve tesbihâtımızı artırabiliriz.
Dua Örnekleri:
Özellikle Efendimiz (s.a.s)’in Hz. Âişe Validemize öğretmiş duayı çokça tekrarlamalıyız. Hz. Âişe (r.a) “Ey Allah’ın Resûlü! Kadir gecesi olduğunu bilirsem hangi duayı okumamı tavsiye edersin?” diye sorunca, Efendimiz (s.a.s) “Şöyle de!” buyurdu: “Allah’ım sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin beni de affet.” (Tirmizî, Deavât, 84)
Peygamber Efendimiz (s.a.s) Hz. Muaz’a şöyle buyurdu :“ Muâz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: ' Allâhümme eınnî alâ zikrike ve şükrike ve husni ıbâdetik ' : “Allah'ım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26)
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in öğrettiği tüm dûaları içine alan dua:
Ebû Ümâme ( r.a ) şöyle dedi: Resûlüllah (s.a.s) birçok dua okudu, fakat biz ondan hiçbir şey ezberleyemedik. Bunun üzerine: Yâ Resûlallah! Pek çok dua okudunuz, biz onları ezberleyemedik, dedik. O zaman Resûl-ü Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu:
“O duaların hepsini içine alan bir duayı size öğreteyim mi? Şöyle deyiniz: ‘Allahım! Peygamber’in Muhammed (s.a.s)’in senden dilediği hayırları ben de dilerim. Peygamber’in Muhammed (s.a.s)’in sana sığındığı şerlerden biz de sana sığınırız. Yardım ancak senden beklenir. İnsanı dünya ve âhirette muradına ulaştıracak sensin. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir. ” (Tirmizî, Deavât, 89)
Tesbîhât Örnekleri:
Yüz defa 'Estağfirullâh' tesbihi ile başlamak. “Her kim istiğfâra devam ederse, Allah Teâlâ o kimseyi her darlıktan kurtarır, her sıkıntısına bir ferahlık verir ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.” (Ebu Dâvud)
Yüz defa Salavât-ı Şerife : 'Âllâhümme Salli Alâ Seyyidinâ Muhammedin ve Alâ Âli Seyyidinâ Muhammed '
“Zikrin en faziletlisi ' Lâ ilâhe illallâh ' tır. ” (Tirmizî, Deavât, 9.) (Yüz defa)
“ 'Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi ' zikrini çok yapınız. Zîrâ o, cennetin hazinesidir.” (Buharî, Deavât, 50.)
Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdu : “Ne ben, ne de benden evvelki nebîler 'Sübhânallâhi ve’l hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vellâhu ekber.' tesbîhinden daha efdal bir kelime ile tesbih etmemişlerdir.” (El-Câmiu’s-Sağîr.) (Yüz defa)
“Bir kimse her gün yüz defa, 'Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.', derse, on köle âzâd etmiş kadar sevap kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur.” (Buhârî, Deavât, 54, Bed'ü'l-Halk, 11; Müslim, Zikr, 28.) Resûl-ü Ekrem sözüne şöyle devam etti: “Bir kimse günde yüz defa 'Sübhânallâhi ve bihamdihî' derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.” (Müslim, Zikir, 28.)
Îtikafa girebiliriz. Her ne kadar bu sene salgın nedeniyle camilerde itikafa giremesek de durumu ve vakti müsait olanlar evin bir odasını ayırarak en az bir gün olmak üzere kendini tefekküre ve ibadete verebilir. Kadınlar zaten evin bir odasında îtikaf ibadetini yerine getirirler. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Îtikâfa giren, günahlardan uzak kalır ve kendisine tüm iyilikleri işleyen gibi sevap yazılır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 67) buyurarak îtikafın faziletini ortaya koymuştur.
İnsanın, yaratıldığı günden beri kendisine sorduğu “Nereden geldim?” “Niçin geldim?” ve “Nereye gideceğim?” sorularına cevap veren Kur’an-ı Kerim’in indiği gece olan Kadir gecesinde kitabımızı okuyarak tefekkür edebiliriz.
Kazaya kalmış namazlarımız varsa mümkün olduğu kadar kaza namazı, yoksa nafile namaz kılabiliriz. Tesbih namazı kılabiliriz.
Kendimiz, anne babamız, ailemiz, akrabalarımız, mü’min kardeşlerimiz ve hatta tüm insanlık için dua ederek Rabbimizin bizleri her türlü maddi ve manevi hastalıklardan muhafaza etmesini talep edebiliriz.
Zekatlarımızla, Fitrelerimizle ve nafile sadakalarımızla özellikle salgın nedeniyle işlerini kaybederek muhtaç duruma düşen yakınlarımıza, komşularımıza destek olabiliriz.
Malumunuz olduğu üzere Diyanet İşleri Başkanlığımız toplumda duyarlılık oluşturmak amacıyla her sene farklı bir konuyu gündeme taşıyarak Ramazan boyunca her yönüyle işlemek suretiyle halkımızı aydınlatmaktadır. Bu seneki temamız “Ramazan ve Sorumluluk Bilinci” olarak belirlenmişti. Elbette bu temanın belirlenmesinde şu an yaşadığımız salgının etkisi büyüktür. Zira ilk başta salgının önlenmesi bizlerin sorumluluk bilinciyle belirlenen kurallara uymamıza bağlıdır. Bir başka sebep olarak da salgın nedeniyle işinden olup ihtiyaçlı duruma düşmüş olan yakınlarımıza, komşularımıza ve çevremizdeki insanlara sorumluluk bilinciyle el uzatmamız gerektiği bu vesileyle hatırlatılmaktadır. Sorumluluk denince başta Rabbimize karşı olan sorumluluklarımız aklımıza gelmektedir. Daha sonra sırasıyla kendimize, ailemize, akrabalarımıza, komşularımıza, topluma, tüm insanlığa ve hatta tabiata karşı sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Sorumluluk sahibi olan kişi imkanı varken durum değerlendirmesi yapmak suretiyle gerekli adımları atarak dünyevi ve uhrevi olarak vazifelerini yerine getirir. Bu konuda Efendimiz (s.a.s.)’in vazifesini yerine getirenle getirmeyenin farkını ortaya koyan şu beyanı ne kadar anlamlıdır. “Akıllı kişi nefsine hakim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de nefsini hevasına tabi kılıp, onun şehevi arzuları peşinde yürüdüğü halde Allah (c.c.)’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli sayan) dır.” (Tirmizî, Kıyâme, 25)
Tabi burada önemli olan husus, dünya ve ahiret dengesini sağlamaktır. Aşağıda yaşanan olayda bu dengeyi gözetmeyen Ebu’d-Derdâ’ya bir uyarı vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) hicretten sonra muhacir ile ensarı kardeş ilan etmişti. Aralarında manevi kardeşlik bağı kurduğu sahâbîler arasında Selmân-ı Fârisî ile Ebu’d-Derdâ da vardı. Ebu’d-Derdâ, İslam’la şereflendikten sonra Allah’a ibadet dışında hiçbir şeyle meşgul olmamaya karar vermişti. Ticareti bırakmış, hatta ailesini dahi ihmal etmeye başlamıştı. Onun bu durumuna şahit olan Selmân, kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı şu sözlerle uyardı: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Şu halde her hak sahibine hakkını ver!” Ebu’d-Derdâ, Selmân’ın bu sözlerini Peygamber Efendimiz’e aktarınca Allah Resûlü (s.a.s), “Selmân doğru söylemiş’’ (Buhârî, Savm, 51) buyurarak Ebu’d-Derdâ’yı mutedil olmaya davet etmiş ve sorumluluklarının farkına varmasını sağlamıştır. Yani mü’min Allah (c.c.)’a karşı vazifelerini yerine getirirken bile orta yoldan ayrılmamalı, kendisine, ailesine ve topluma karşı olan vazifelerini de asla ihmal etmemelidir.
Ramazan ayının bu seneki ana teması ile ilgili geniş bilgiye Diyanet Dergimizin Web sayfasından ulaşabilirsiniz. https://dergi.diyanet.gov.tr/
Bizler de PENDİK MÜFTÜLÜĞÜ ve TÜRKİYE DİYANET VAKFI PENDİK ŞUBESİ olarak sorumluluk bilinci gereği özellikle bu salgın döneminde Cami ve Kur’an Kursu Görevlilerimizin aracılığıyla bizlere emanet ettiğiniz zekat, fitre ve yardımlarınızı sıkıntıya düşen ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaştırıyoruz. Çevrenizdeki ihtiyaç sahibi kardeşlerimize ulaşamamanız durumunda makbuz karşılığında vakıf şubesi olarak bizleri vekil tayin edebilir veya verilen hesap numaralarımıza zekat, fitre ve bağışlarınızı yatırabilirsiniz. Bu vesileyle siz hayırseverlerimize, aracılık eden hocalarımıza ve bu mesajlarımızı sosyal medyada paylaşarak sizlere ulaştıran yerel basınımıza teşekkür ediyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle şimdiden Kadir Gecenizi ve Ramazan Bayramınızı tebrik eder, ülkemize, tüm İslâm Âlemine ve insanlığa hayırlar getirmesini ve bizleri maddi manevi hastalıklardan korumasını Rabbimden niyaz ederim.
TÜRKİYE DİYANET VAKFI PENDİK ŞUBESİ VAKIFBANK HESAP NUMARALARI
GÜNCEL BAĞIŞ HESABI : TR 15 0001 5001 5800 7289 9382 54
ZEKAT HESABI : TR 70 0001 5001 5800 7304 8059 09
FİTRE HESABI : TR 07 0001 5001 5800 7304 8058 79
Vakıf Memuru İrtibat Tel. : 0 539 644 76 33
NOT: PENDİK BELEDİYESİ, GÖNÜLLÜ KURULUŞLARIMIZ VE HALKIMIZIN DESTEKLERİYLE OKUNAN HATİMLERİN DUASI, KADİR GECESİNDE (19 MAYIS SALI AKŞAMI) SAAT:21.15’DE MÜFTÜLÜĞÜMÜZÜN FACEBOOK HESABI ÜZERİNDEN VE BELEDİYEMİZİN SOSYAL MEDYA HESAPLARI ÜZERİNDEN CANLI YAYINDA YAPILACAKTIR.