24.10.2019

Gençlerle Sabah Namazı Buluşması

İstanbul Müftülüğü tarafından Tuzla Evliya Çelebi Camiinde, İl Müftüsü Prof. Dr. Mehmet Emin MAŞALI' nın da katıldığı sabah namazı buluşması gerçekleştirildi.

İstanbul Müftülüğü tarafından düzenlenen sabah namazı buluşmasında “verâ duygusunu” işleyen İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mehmet Emin MAŞALI, “Takva, Allah’a kullukta zirveyi ifade ederken verâ, küçük büyük demeden hayatımızın her anında Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanma çaba ve hassasiyeti içinde olmaktır. Rabbimiz hayatımızı bu hassasiyet doğrultusunda düzenlemeyi nasip etsin, dedi.”

20.10.2019 tarihinde Tuzla Evliya Çelebi Camiinde Sabah namazı buluşmasına katılan İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mehmet Emin MAŞALI, sabah namazının ardından yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün sizlere “verâ” kavramından bahsedeceğim. Verâ, takvaya ulaşma yolunda dinî hassasiyetten asla ödün vermemektir. Küçük addedilen hususlarda da, aynı büyük meselelerde olduğu gibi dinî duyarlılığı elde bırakmamak demektir. Meşhur bir hadis kitabımız var. Riyâzü’s-Sâlihîn adlı eserinde İmam-ı Nevevî, verâ bahsinin girişine “Sizler bu yaptığınızı basit bir şey zannediyorsunuz. Oysa o Allah katında büyüktür.” meâlindeki Nûr 15 ayetine atıfta bulunmuştur. Bu da Nevevî’nin verâyı küçük ve basit görülen meseleler hakkında da dinî duyarlılıktan ödün verilmemesi anlamına aldığını gösterir.

“Dinimizi, dindarlığımızı takva boyutuna taşıyabilmemiz vera duygusunun zinde tutulmasına bağlıdır.”

“Âlimlerimiz verâyı hep takva bağlamında değerlendirmişlerdir. Bilindiği üzere takva, kullukta zirveyi ifade eder. Attığı her adımda Cenab-ı Hakk’ın rızasını gözetmek ve onun hoşnutsuzluğundan kaçınmak demektir takva. Dinimizi, dindarlığımızı takva boyutuna taşıyabilmemiz için hayatımızın her aşamasında ilahi emir ve yasaklara karşı duyarlılığı elden bırakmamalıyız.

“Gündelik hayatımızda küçük büyük her şeye dikkat etmenin adı ‘Vera’dır”

“Gündelik hayat içinde sarf ettiğimiz belki küçük bir söz veya davranış Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmaya vesile olabilirken önemsiz addettiğimiz kimi şeyler de imanımızın yara almasına yol açabilir. Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde buyurdular “إِنَّ الْعَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ رِضْوَانِ اللهِ لَا يُلْقِي لَهَا بَالاً يَرْفَعُهُ اللهُ بِهَا فِي الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الْعَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ سَخَطِ اللهِ لَا يُلْقِي لَهَا بَالاً يَهْوِي بِهَا فِي جَهَنَّمَ : Kişi Allah’ın rızası kabilden bir söz söyler ve fakat o söze bir değer atfetmez. Hal böyle iken Allah o kişiyi cennete yükseltir. Bir kişi de vardır ki Allah Tealanın gazabı kabilinden bir söz söyler ve fakat o söze bir değer atfetmez. Hal böyle iken o söze bağlı olarak cehennemi boylar.” Müslümanlık ve dindarlık her söz ve davranışımıza alabildiğine dikkat etmeyi gerektiriyor. Günümüzde maalesef bu hassasiyeti kaybettik. Konuşmalarımıza, yazışmalarımıza, davranışlarımıza çok dikkat etmiyoruz. Belki Allah katında çok mesuliyetli cümleleri pervasızca söylüyoruz. Bütün bunlar verâ duygusunu kaybettiğimizin bir göstergesi. Oysa takva mertebesine ulaşmanın yolu verâdan geçmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Kişi sakıncalı gibi durmayan şeyleri, adeta sakınca içeriyormuşçasına terk etmediği sürece takvanın hakikatine zinhar ulaşamaz.”  Günümüzde dünyevi konularda, maddiyata bağlı meselelerde ve özellikle de sosyal medya bağlamında hassasiyetlerimiz iyice azaldı. Hiç tanımadığımız, hiç görmediğimiz belki Allah katında bizden kat be kat daha faziletli kişileri dilimize doluyoruz da bu yaptığımızın iyi mi kötü mü olduğunu hiç dikkate almıyoruz.

“Her günahı büyük günah bilelim”

Muhterem Kardeşlerim;

Günahı küçük ve büyük şeklinde bir taksime gitmek “küçükleri işleyebilirsin, yaklaşmaman gereken büyüklerdir” gibi bir algıya sebebiyet veriyor. Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki “لَا صَغِيرَةَ مَعَ الْاِصْرَارِ وَلَا كَبِيرَةَ مَعَ الْاِسْتِغْفَارِ: Israr olduğu müddetçe hiçbir günah küçük değildir. İstiğfar olduğu müddetçe de hiçbir günah büyük değildir.” Dolayısıyla küçük de olsa bizim devamlı işlediğimiz günahlar ayağımızın kaymasına yol açabilir. Ama gönlümüze su serpen bir olay daha var ki işlediğimiz günahlardan dolayı Cenab-ı Hakk’ın kapısına varıp ondan istiğfar dileme imkânımızın bulunmasıdır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “دَعْ مَا يَرِيبُكَ إِلَى مَا لَا يَرِيبُكَ : Seni kaygılandıracak nitelikteki şeyleri bırak, kaygılandırmayacak nitelikteki işlere bak.” Hadisini şiar edinirsek yani gerek sözlerde gerek fiillerde “acaba” dedirtmeyecek işleri yapmaya bakarsak ve bunu bir hayat felsefesi haline getirirsek verâ sahibi olur ve takvaya ulaşırız.

“Şüpheli şeylerden kaçınmak da verâdandır.”

Son bir hadis-i şerif daha paylaşmak istiyorum: “Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.” İşte verâ dediğimiz şey de haramdan uzak durmak ve bunu hayatın her anına her safhasına yaymaktır.

Cenâb-ı Hak cümlemize verâ ve takva ile örülü bir hayat nasip eylesin. Âmîn. 2