18.10.2017

İstanbul Müftüsü Yılmaz, Ufa İslam Konferası’nda Konuştu

İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, ‘21. Yüzyılda İslami İdealler ve Değerler’ konulu ‘10. Uluslararası Ufa Araştırma ve Uygulama Konferansı’nda “Farklı Din Mensûblarıyla Birlikte Yaşama” başlıklı bir konuşma yaptı.

Rusya Federasyonu’na bağlı özerk Türki Cumhuriyetlerden olan Başkurtistan Cumhuriyeti’nin başkenti Ufa’da 18-20 Ekim 2017 tarihlerinde düzenlenen konferansa İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz’ın yanı sıra Ufa’da Rusya Müslümanları Dini Nezaret Merkezi Başkanı olan Şeyhülislam Talat Safa Taceddin ile Ürdün Amman Üniversitesi’nden Dr. Muhammed Muhtar El Müfti El Hasani gibi önemli ilim ve din adamları katıldı. Konferansta “Farklı Din Mensûblarıyla Birlikte Yaşama” başlıklı bir konuşma yapan İstanbul Müftüsü Yılmaz, “Din toplumların harcıdır. Toplumlarda farklı inanç ve dinden insanların buluşması kaçınılmazdır. Bu yüzden dindârların farklı din mensûblarına hoşgörü, musâmaha duyguları içinde olmaları gerekmektedir. Çünkü insanların başka din mensûblarıyla birlikte yaşaması, aslında fıtrî bir vâkıadır. İnsanlar bu konuda seçim şansına sâhip değildir. Birlikte yaşama hoşgörüyü zorunlu kılmaktadır” dedi.

Hz. Peygamber’in (SAV) bütün insanlara karşı yüksek bir hoşgörü ve güzel bir iletişim içinde bulunmayı tercih ettiğini belirten İstanbul Müftüsü Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tarih boyunca Müslümanlar, hakim oldukları yer ve zamanlarda Hristiyanlara dinlerine göre hareket etmek serbestisi verdikleri gibi;  her dînî cemâate gerek dünyevî, gerekse hukûkî konularda birçok imtiyaz tanımış ve rûhânî liderlere özerk bir teşkilat kurma imkânı sağlamışlardır.

Hoşgörü fikrinin gelişmesinde İslâm’ın tasavvufi yorumunun ayrı bir yeri ve önemi vardır. Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu’da yaşayan önemli tasavvuf liderlerinin hazırladığı ortamda oluşan dini yorum, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna tekaddüm eden süreçte bu coğrafyayı bu anlayışa hazırlamıştı. Anadolu’da yaşayan Müslümanların diğer din mensûplarıyla ilişkilerde hoşgörü nitelikli bir beraberliğe âid en önemli sözler İbn Arabî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve Yûnus Emre’ye âiddir. Tasavvufî bir ortamda yetişen Osmanlı sultanları da dînî anlayışta fanatizme düşmemişlerdir.”

11 Eylül sonrasında İslamofobya’nın geliştiğine dikkat çeken İstanbul Müftüsü Yılmaz, “11 Eylül ile birileri dünyaya yeniden nizamat vermek adına antisemitizm benzeri bir anlayışla İslamofobya üretip tedavüle sundu. İlim ve irfandan habersiz bazı gafil Müslümanlar ne yazık ki o korkunun beslenmesine yardımcı oldular.

İslam ile terörün bir arada anılması imkansızdır. Çünkü İslam “bir kişiyi öldürmeyi insanlığı öldürmeye, bir kişiyi diriltmeyi insanlığı diriltmeye” denk sayan bir anlayışın sahibidir. Aslında hiçbir din mensubu terörle anılamaz. Çünkü dinlerin özünde terör yoktur. Ancak din mensuplarından terör tuzağına düşenler bulunabilir. Din ile din mensuplarını aynı görmek yanlıştır. Din başka, o dinin mensubu olmak başka şeydir.

Şimdi bizler yeni bir seferberlik başlatmalıyız. Cehaleti ve düşmanlığı ortadan kaldırmanın yolu elbette ilimden geçer. Ama hilm ile buluşmuş; hilmi özümsemiş bir bilimden. Çünkü kin, öfke ve nefretle bir yere varılamaz. Yanlış algıları ve öfkeleri atarak yeni bir hilm seferberliğine ihtiyaç var. İşte bu tür toplantılar böyle bir düşüncenin ürünüdür. Bu programları gerçekleştirenler dünya barışına bilim ve hilmle ermenin gayreti içindedirler. Gelişen dünya şartları istikbale âid sorumluluklarımızı arttırmakta, ümitlerimizi yeşertmektedir” diyerek sözlerini tamamladı.