05.10.2017

"Kur'an, Mihrap, Minber ve Kürsü Hizmetinde İz Bırakanlar" Paneli

İstanbul Müftülüğü tarafından Camiler ve Din Görevlileri Haftası dolayısıyla "Kur'an, Mihrap, Minber ve Kürsü Hizmetinde İz Bırakanlar" panel serisinde din görevlisi hizmetinde bulunan Hafız Ömer Aköz, Mahmut Bayram ve Naim Kahraman anıldı.

Fatih'teki Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz'ın oturum başkanlığını yaptığı panele konuşmacı olarak Osman Nuri Topbaş, Hafız Dr. Mehmet Ali Sarı, Ahmet Rıfat Kazokoğlu ve Hüseyin Güleç katıldı. Paneli İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın yanı sıra çok sayıda vatandaş takip etti.

Kur'an-ı Kerim tilaveti ve slayt gösterisinin ardından açılış konuşmasını yapan İstanbul Müftüsü Yılmaz, programı düzenlemekteki amaçlarının toplum hafızasında yer etmiş, önemli hizmetlerde bulunan kişilerin hayatlarından bugüne ışıklar taşıyarak onların rol modelliklerinden bugün istifade etmek olduğunu söyledi.

"Arapça'nın yanı sıra unutmayacağımız fedakârlığı, tevazuyu öğretti"

Mahmut Bayram'ı anlatan Osman Nuri Topbaş, hocası olan Bayram'ın imamlığı döneminde de sadece bir din görevlisi değil aynı zamanda bir muallim ve mürebbi olarak da güzel hizmetler yaptığını söyledi.

İlk İmam Hatip Okulu mezunlarından olduğunu ifade eden Topbaş, 1950 öncesi dönemin Türkiye'de halkın manevi kültürü açısından zor geçtiğini belirterek Adnan Menderes ile birlikte yeni bir dönemin başladığını söyledi.

O dönemlerde Arapça okuyan çoğu kişinin Mahmut Bayram'ın tedrisatından geçtiğini dile getiren Topbaş, şunları aktardı:

"Arapça dersinin çok ötesinde bize verdiği şey fedakar insan modeliydi. Fedakarlık onun alamet-i farikasıydı. Eğitimde başarının sırrı da sebat, sabır ve fedakarlıktır. Biz bunu hocamızda müşahade ettik. Hocamız Arapça'nın yanı sıra bize hayatımız boyunca unutmayacağımız fedakarlığı, tevazuyu öğretti. Derste öğrencilerine iltifat ederdi. 'Mehmet kalk oğlum, ketepe'den çek' demezdi. 'Mehmet Hoca, aslan oğlum bir kalk' diye muhabbetle hitap ederdi. Talebenin ruhuna gidecek damarı bulduğu için sempatisi vardı. Öğrenciler ders öncesi silgiyi birbirine atar, kaybederdi. Hocamız sınıfa geldiğinde silgi bulamadığında ceketiyle silerdi. 45 dakikalık dersten 1 dakika zayi olmasın isterdi. Bize en büyük nasihatı şuydu: 'Şayet benim gelmediğim bir gün olursa bilin ki ben vefat ettim. Siz de cenazemde bulunun.' derdi."

"Üst seviyede bir Kur'an üstadıydı"

Hocası Hafız Ömer Aköz'ü anlatan Dr. Mehmet Ali Sarı, hocasının camisine bağlı, cemaatine eksiğiyle fazlasıyla evlatları gibi bakan, müracaat edenleri okutan ve Kur'an musaflarını kontrol eden heyete başkanlık eden müstesna bir şahsiyet olduğunu söyledi.

Aköz'ün 1951 yılında İmam Hatip Okulu'na öğretmen olması ile birlikte kendisi ve arkadaşlarının da okula talebe olduklarını dile getiren Sarı, "Hocam ehli Kur'an ve hafız. Kur'an-ı Kerim'i tahkik, tedvir tarikiyle değil de orta yolla okur ve okuturdu. Kendisi Cumhuriyet öncesinde Medine-i Münevvere'ye mukabele okumaya gönderilecek kadar üst seviyede bir Kur'an üstadıydı. Mükemmel derecede Arapça biliyor. Ayrıca fizik, kimya, astronomi ilimlerini okumuştur. Arapça, Farsça ve Fransızca dillerine hakim alim bir şahsiyetti. Talebelerine karşı son derece ciddi, müşvik, onları ilme yönlendiren bir zat idi." ifadelerini kullandı.

Vehbi Koç İstiklal Mahkemelerinde Aköz için ifade verdi

Hafız Ömer Aköz'ü anlatan torunu Kazokoğlu, dedesinin Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çeşitli zorluk ve sıkıntılar yaşadığını anlattı.

Dedesinin 1930'lu yıllarda Kastamonu Sinanpaşa Camisinde imam iken Arapça ezan yasağına muhalefet etmekten karakolluk olup soruşturulduğunu aktaran Kazokoğlu, şunları kaydetti:

"Birgün akşam ezanı vakti dayanamayıp ezanı Arapça okumuş. Cemaat ve çarşı pazarda olanlar 'Ömer Efendi ne iyi etti, hasret kalmışız' derken bir kişi polise ihbar etmiş. Karakolda ifade veriyor ama tutuklanmıyor. Ancak siciline işliyor. Dedem bu duruma kırılarak İstanbul'a geliyor. Menemen olaylarında dedem de bilinen bir şahsiyet listeye alınıyor. O dönemde dedem bir hastalık nedeniyle Ankara'ya tedaviye gitmiş ve o tarihlerde Ankara'da ticaret yapan Vehbi Koç tarafından Ulus'taki evinde misafir edilmiş. O gün evde teravih namazı kıldırıyor ve mukabele okuyor. Dedem alınmak istendiğinde ise Vehbi Koç, İstiklal Mahkemeleri'nde 'Hocaefendinin Menemen olaylarıyla hiçbir ilişkisi yoktur, o tarihlerde benim misafirimdi' diyerek ifade veriyor. Böylece Menemen olaylarından kurtuldu."