13.04.2017

İstanbul Müftülüğü’nün Şehr-i İstanbul Buluşmaları Başladı

İstanbul Müftülüğü tarafından din hizmetini toplumun her katmanına yaymak amacıyla ‘Şehr-i İstanbul’ adı altında düzenlenen halk buluşmalarının ilki geniş bir katılımla gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, “Liyakati olmayan insanların televizyonlarda arz-ı endam etmeleri gerçekten bizim de kanımıza dokunuyor. İnsanlarımızın din ilmini yetkili ağızlardan öğrenmeleri bu toplantılardaki amaçlarımızdan biridir.” dedi.

İstanbul Müftülüğü, açık kapı günleri anlayışıyla ‘Şehr-i İstanbul’ adı altında halk buluşmaları düzenlemeye başladı. İstanbul Müftülüğü Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen program Müftü Yardımcısı Veysel Işıldar’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

“Manevi Kimliğimizle Halkımızla Buluşup, Problemlerine Çözüm Üretelim İstiyoruz” 
Programa katılanlara hitap eden İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, şunları söyledi:

“İstanbul Müftüsü olarak görevi devraldığımız zaman İstanbul Müftülüğü’nü halkımızın kolay erişebileceği bir konuma getirmek, halkımızla muhtelif vesilelerle bir araya gelecek ortamlar tesis etmenin önemli amaçlarımızdan biri olacağı vaadinde bulunmuştuk. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları olarak, bizim bir bürokratik kimliğimiz, bir de bize halkın ve Hakk’ın yüklediği manevi ve ruhani kimliğimiz var. İstiyoruz ki, bu manevi kimliğimizle halkla buluşalım, elimizden geldiği kadar onların problemlerin çözecek projeler üretelim. Bu yüzden İstanbul Müftülüğü, olarak haftada bir günümüzü halk buluşmalarına ayırdık. Bugün de tertip edilen ‘Şehr-i İstanbul’ buluşmaları ile bu makamın kapılarını halkımıza açtık. Bu buluşmadan murat kalplerin yakınlaşması, müşküllerin çözülmesidir.”  

“Müftülüklerimiz Bir Rehabilitasyon Merkezi Olmalıdır”

Müftülük makamlarının resmi ve bürokratik işlemlerin görüldüğü bir yer olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yılmaz, “Müftülük makamlarının bir mâneviyat merkezi, âdeta bir rehabilitasyon merkezi olması gerekir. Açık kapı günleri ile sorunların doğrudan sorulduğu hizmet içi eğitim merkezi olmalıdır. STK görüşmeleri, konferans ve seminerlerin yanı sıra yabancı ve turistlere yönelik hizmetlerin merkezi olmalıdır.” dedi. Halk buluşmalarının Kutlu Doğum Haftası’nın başlangıç tarihine gelmesinin de çok anlamlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, “Kutlu Doğum Haftası’nı bu sene inşallah “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” başlığıyla idrak etmiş olacağız. Hz. Peygamber El-Emin ismi ile emanı, emniyeti bizlere öğretmiştir. Bugün vesilesi ile Cenab-ı Hakk bizleri o kutlu Resül’ün temsil ettiği eman, emniyet iklimine layık eylesin.” diye konuştu.

“Dinimizi De, Halkımızı Da İstismarcılardan Kurtarmak Gibi Ortak Bir Görevimiz Var”

Açılış konuşmasının ardından Prof. Dr. Yılmaz, programa katılanların istek ve taleplerini dinledi ve sorularını cevaplandırdı. Dini ehliyeti olmayan kişilerin televizyon ekranlarından çıkıp insanların dini duygularını istismar ettikleri şeklindeki bir soruyu cevaplandıran Prof. Dr. Yılmaz, şöyle konuştu:
“Biliyorsunuz, uzun zamandan beri televizyonlarda alternatif tıp ve sağlık alanında benzeri ilaçlar satarak büyük bir tahribat meydana getiren yayınlar oldu. Daha sonra Sağlık Bakanlığı’nın girişimiyle sağlık konusunda liyakati olmayanların konuşmamasıyla ilgili bir çalışma başlatıldı. Sanıyorum şu anda onlar durduruldu. Tıp ilmi ve din ilmi hakkında hakikaten herkes çok şey bilir. Tıpla ilgili konuşma sınırlandırılmış oldu, bu güzel bir şey. Diyanet İşleri Bakanlığımız bir çalışma başlattı ve din alanında da böyle bir çalışmanın yapılması çok uygun olur diye ilgililere ulaştırdı. Ehliyeti, diploması liyakati olmayan ve sadece din istismarına yönelik bir takım dualar, muskalar satan insanların televizyonlarda arz-ı endam etmeleri gerçekten bizim de kanımıza dokunuyor ve insanlarımıza zarar veriyor. İnsanlarımızın din ilmini yetkili ağızlardan öğrenmeleri bu toplantılardaki amaçlarımızdan biridir. Yani yetkili ağızlardan sorularının cevaplarını bulmaya başlasınlar. Televizyonlarda bu işi gayet iyi yapan arkadaşlarımız var. Allah onlardan razı olsun. Ama söylediğiniz manada istismar edenlerden dini de, halkı da kurtarmak gibi hepimizin ortak bir görevi var. İnşallah bu konuda kanuni bir düzenleme yapılır diye ümit ediyoruz” diye konuştu.  

“Camilerimizde Depremin Doğuracağı Tahribatı Minimize Etmeyi Hedefliyoruz”

İstanbul’un birinci derece deprem bölgesi olduğu ve camilerin sivil savunma hizmetlerinde kullanılmasıyla ilgili bir soruyu da cevaplandıran Prof. Dr. Yılmaz, sivil savunma hizmetleriyle ilgili ön hazırlıkları olduğunu belirterek, “Aslında en büyük problemimiz 1999 depreminden önce 1950 sonrası yapılmış camilerdir. Bu camilerimizin yüzde 90’ında maalesef deprem riski görünüyor. Birinci gündemimiz aslında budur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla yapılan protokol kapsamında o camilerimizi yenilemek istiyoruz. Depremin doğuracağı tahribatı minimize etmek gibi bir hedefimiz var. Ayrıca sivil savunma hizmetleriyle ilgili alanlarda cami görevlilerimize konferans verdiriyoruz. Ama yeterli olmadığının farkındayız. Bunu yeniden gündemimize alarak yapacağımız çalışmayla, İstanbul’daki 8 bin 500’ü aktif 10 bin kişilik kadromuzun sivil savunma hizmetlerine hazırlanması çok önemlidir” dedi.