03.02.2017

İstanbul Müftülüğü Personeli Eyüp Sultan’da Sabah Namazında Buluştu

İstanbul Müftülüğü görevine başlamasından dolayı İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ tarafından İstanbul Müftülüğü personeli ile birlikte Eyüp Sultan Camii’nde sabah namazı buluşması gerçekleştirildi.

İstanbul Müftü Yardımcıları Abdurrahman BİNBİR, Caner AKDEMİR, Muteber Gülsefa UYGUR, İl Müftü Yardımcısı olarak atanan Ömer ERDEN, Bayrampaşa Müftülüğü’ne atanan Vehap KAPICIOĞLU, Pendik Müftülüğü’ne atanan Mehmet YAMAN, Avcılar Müftülüğü’ne atanan Bekir DERİN, Eyüp İlçe Müftüsü Dr. Muammer AYAN ve İl Müftülüğü personelinin iştirak ettiği sabah namazı programı sonrası, verilen kahvaltıda konuşan İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ, bir araya gelmenin, bir sofrada buluşmanın, göz göze gelmenin ehemmiyetine değindi ve konuşmasının devamında şunları söyledi:

“Beraber yürüyeceğimiz kardeşlerimizle aynı sofrada olmanın anlamlı olduğunu düşünüyorum.”

“İstanbul’a tayin edileli 3 hafta oldu. Sizinle birlikte ve aranızda olmaktan dolayı mutluyum. Ama istedim ki kardeşlerimle sabah namazında buluşalım. Namazdan sonra da bir kahvaltı sofrasında buluşalım istedim. Ankara’da böyle bir geleneğimiz vardı. Hacı Bayram Camii’nde ayda bir, bir araya gelip, sabah namazı sonrası kahvaltı yapıp, sohbet ediyorduk. Bunun çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Daha önce çalıştığım yerlerde de bu geleneği devam ettirmeye çalıştım. Çünkü insanlarla göz göze gelmek, aynı sofrayı paylaşmak önemli. Biz aynı yolda yürüyoruz ve aynı hizmet için Cenab-ı Hak lütfetti aynı safa dizildik ve bu emanet birlikte omuzlarımıza tevdi edildi. Dolayısıyla beraber yürüyeceğimiz kardeşlerimizle aynı sofrada olmanın anlamlı olduğunu düşünüyorum. Süfyan-ı Servi Hazretlerinin çok güzel bir söz var: “Nasıl aynı sütten emen çocuklar sütkardeş olurlarsa, aynen onun gibi aynı sofrada yemek yiyenler, aynı tabaktan yemek yiyenler de kardeş olurlar.” Niye bu husus bu kadar önemli? Çünkü o yemek esnasında sofrada göz göze gelmek, aynı mekânı paylaşmak bir duygudaşlık olması bakımından çok anlamlı. O yüzden bu sözü ecdadımız hep uygulayagelmiş. Evlerinde uygulamışlar. Evin büyüklerinin, hanenin bütün fertlerinin bir arada sofraya oturması hep takip edilen bir gelenektir. Bu durumun büyük bir bereketi vardır. Atadan toruna bir takım duyguların taşınması en çok sofralarda olur. Çünkü ortak mekân, ortak zaman orada paylaşılır. Bu geleneği biz soluklamışız. İmaretlerde bu husus teşekkül ediyordu. Varlıklı insanlar ile muhtaç insanlar bir araya geliyordu. Şimdi başka müesseseler eliyle yine devam ediyor. Mademki biz de aynı çatıyı paylaşıyoruz ve Allah’ın dinine hizmet ile vazifeliyiz o yüzden bir sofra etrafında buluşalım istedim.”

“Diyanet’te çalışıyoruz ve sıfatınız din hizmetleri ile ilgili olmasa da halk nazarında biz din hadimiyiz.”

“Cenab-ı Hakk’a hamdederiz. Çünkü Allah bizleri seçip göndermiştir. Bizleri Kur’an’a hizmet gibi bir görevle sorumlu kılmıştır. Konumumuz ne olursa olsun halkın nezdinde ünvanınız odur sizin. Siz memur olun, şoför olun, daktilograf olun, şef olun, ancak değil mi ki müftülükte çalışıyorsunuz, siz din adamısınız, din hadimisinizdir. Gittiğiniz yerde size “hocam” diye hitap ederler ve size sorular sorarlar. Bizim Diyanet mensupları olarak iki kimliğimiz var. Birisi 657 sayılı devlet memurları kanununun bize yüklediği kimlik. Bir de Hakkın ve halkın bize yüklediği, manevî, ruhanî kimliğimizdir. Biz farkında olsak da olmasak da mademki müftülükte çalışıyoruz mademki Diyanet’te çalışıyoruz ve sıfatınız din hizmetleri ile ilgili olmasa da halk nazarında biz din hadimiyiz. Bu bizim için hem sorumluluk, hem de şereftir. Dolayısıyla bu sorumluluğu taşımak ve bu vasıflarla donanmak gibi bir sorumluluğumuzun olduğunun farkında olmamız gerekiyor. Elhamdülillah, Diyanet teşkilatımızın her geçen gün, kalitesi artarak büyüyor. Çalışanlarımızın neredeyse yarıya yakını üniversite mezunu. Her biri kendi branşları ile ilgili özel eğitimler alıyorlar. Hizmetiçi eğitimlere katılıyorlar ve donanımlarını artırmak üzere gayret sarf ediyorlar. Yine hiçbir kurumda olmayan Hac ve Umre ibadetlerinde vazife yaparak, gönül dünyamızı inşa etmek gibi bir imkânımız daha var. Bunların her birisi güzel nimetler ve lütuflardır. Tabi her nimetin şükrünü eda etmek gibi bir sorumluluğumuz var.”

“İstanbul’un çok özel ve anlamlı bir yeri var.”

“İstanbul vaktiyle payitahtmış şimdi de hâlâ payitahttır. İslam Dünyasında Türkiye’nin merkezi İstanbul’dur. Çok kimse Afrika’da, Orta Asya’da Türkiye’yi telaffuz edemez belki ama İstanbul’u bilir. Amerika’da, Avrupa’da farklı şekillerde ülkemizi tanırlar ama İstanbul’u hiçbir zaman karıştırmazlar. İstanbul’un çok özel ve anlamlı bir yeri var. İstanbul fiziki olarak, çok güzel coğrafyaya oturuyor, 8000 yıllık bir tarihi var. Dünyaya egemen olmak isteyen imparatorların hep sahip olmak istedikleri bir şehir. Üç İmparatorluğa payitahtlık yapmış bir yer. Şimdi de en güzel insanların yaşadığı, en güzel imkânların sunulduğu bir yerdir. Her şeye rağmen İstanbul’da güzellik hâkimdir. İstanbul’da halkın hizmet beklentisi de çok yüksek. O yüzden İstanbul’da olmanın hepimiz için bir bedeli var. Diyanet İşleri Başkanımızla Valimizi ziyarete gittiğimizde kendileri şunu söylediler: “Diyanet İşleri Başkanımıza çok teşekkür ediyorum. Diyanet İşleri Başkanımız ve başkanlığımız İstanbul’a verdikleri değeri göstermişlerdir. Üç dönemdir Prof. ünvanlı hocalarımızı İstanbul’a atamakla hem de son olarak Diyanet İşleri Başkan yardımcısı olarak sizleri İstanbul Müftüsü olarak atamalarından dolayı teşekkür ediyorum.” İnşaallah bu hizmeti bundan sonra beraber omuzlayacağız. Davetimize kabul buyurup geldiniz, Allah hepinizden razı olsun.”

“Yönetimdeki anlayışımız otoriter değil, daha çok sevgiye dayalı, paylaşımcı bir anlayıştır.”

“Bizim yönetimdeki anlayışımız otoriter değil, daha çok sevgiye dayalı, paylaşımcı bir anlayıştır. Elbette bu hüsnü niyetimizin istismar edileceği anlamına gelmeyecektir. Hiçbir zaman otoriter bir anlayışla yaklaşmak taraftarı değiliz. Ben inanıyorum ki otoriterlik bir zaaftır. Yani insan kendi gücüne inanıyorsa otoriter olmak istemez. Otorite zaaflarını gizlemek içindir. Hâlbuki paylaşan, konuşan, bir arada çalıştığı insanlarla istişare eden insan özgüveni olan insandır. Tarihi süreç içerisinde millet olarak bir anlayış zuhur etmiş. Yönetici isek otoriter olmalıyız, baba isek, hoca isek otoriter olmalıyız. Asırlar boyu böyle devam etmiştir. Ancak Peygamberimiz, hayatında hiçbir şekilde otoriter olmamıştır. Tam tersi konuşan, kaynaşan, istişare eden bir peygamberdi. Görüşlerine uyduğu ashabının görüşlerini, kendi görüşlerine tercih eden bir peygamberdi.”  

“Kapımız imkânlarımız ölçüsünde herkese açıktır.”

“Biz de elimizden geldiğince kararlarımızı istişare ile almaya gayret edeceğiz. Bizim için her arkadaşımız değerli ve kıymetlidir. Kapımız imkânlarımız ölçüsünde herkese açıktır. Bize ulaşmak isteyen arkadaşlarımızda görüşmeye gayret edeceğiz. Burası Hak kapısıdır. Mahir İz hocamızdan böyle gördük. O, fakültede odasının kapısını kapatmazdı ve derdi ki “burası hak kapısıdır, isteyen dilediği gibi girebilmelidir.” Devlet bize insanları dinlemek, dertlerine deva olmak üzere maaş veriyor. Bu vesile ile yeni göreve atanan müftü yardımcılarımıza, görevini devredecek müftü yardımcılarımıza görevlerinde muvaffakiyetler diliyorum. İnşaallah yeni bir anlayışla İstanbulumuza hizmet etmeye gayret edeceğiz. Birbirimize dua edelim. Dua aynı zamanda bir sinerji oluşturur. Dua aynı zamanda plan yapmaktır. Dualı yaşamak planlı, sistemli yaşamaktır. Hepinize teşekkür ediyorum.”

Kahvaltı sonrası toplu fotoğraf çekimi ile program son buldu.