08.10.2018

‘Cami Merkezli Medeniyet’ Konferansı

İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Kâğıthane’de ‘Cami Merkezli Medeniyet’ başlıklı bir konferans verdi.

Kâğıthane Müftülüğünün evsahipliğinde gerçekleşen konferansa Kâğıthane Kaymakamı Hasan Göç, Kağıthane Müftüsü Mevlüt Haliloğlu, Bayrampaşa Müftüsü Yılmaz Küçük, din görevlileri ve vatandaşlar katıldı.

Kâğıthane Nikâh Sarayı’nda düzenlenen konferansta konuşan İstanbul Müftüsü Yılmaz,  “İslam, doğuşundan itibaren hayatın merkezine mâbed ve mescidi yerleştirerek câmi merkezli bir medeniyet oluşturan bir dindir. Huzur ve merhametin kaynağıdır” dedi.   

İslam medeniyetinde camilerin hayatın merkezinde yer aldığını belirten Yılmaz, “Şahsî ve ictimâî hayatın merkezi haline gelen câmi, İslam medeniyet tarihi boyunca bu fonksiyonunu sürdüre gelmiştir. Nitekim eğitim öğretim kurumları medreseler, askeri eğitim alanları olan kışlalar, ticari hayatın merkezi mesabesindeki bedesten, çarşı ve pazarlar, câmi merkezli olarak gelişmiştir. Medreseler, câmilerin etrafında topluma ışık saçan müesseseler olarak örgütlenmiştir. İslâm medeniyetinin sosyal müesseseleri olarak kurulan ve hizmet veren imarethaneler, dâruşşifalar, kervansaraylar, tıpkı mescitler gibi peygamber mescidinden izler taşırlar. Çünkü o mescit, insan unsuru olarak İslâm ümmetini dokurken müessese olarak da İslâm medeniyetinin bütün müesseselerinin çekirdeği olmuştur.”

Cami ve camia kelimelerinin eskiden beri birlikte kullanıldığına dikkat çeken Yılmaz, şunları söyledi: “Camia, Arapça’da üniversite demek. Bu iki kelimenin muhtevalarının izdivacı aslında ilmin ve irfanın birlikte sunulduğu ve hizmet verdiği zaman ortaya çıkar. Cami ile camia, ilimle ibadet beraberse amel-i salih beraberse, aynı mekânda ise gerçekten orada bilgi irfana dönüşüyor. Amel, amel-i salihle buluşuyor. Oradan gerçek âlimler, ulema çıkıyor. Sadece bilgi naklinden ibaret bir ortamsa, üniversite mensubu olmama rağmen maalesef bugün olduğu gibi; yani mabetle buluşmamış, mabede devamı hayatın parçası haline getirmemiş seküler bir üniversiteye bağlı fakültenin ürettiği ilim adamları her zaman ulema ile aynı seviyede olmayabiliyor. Ulemanın mutlaka cami ile camiayı birleştiren bir yapı içerisinde olması halinde oradan irfan çıkar, oradan gerçek ilim çıkar ve amel-i salihle buluşan ilmin ürettiği mefkureler ortaya çıkar. Bugün bizim en çok kaybettiğimiz budur. O yüzden son yıllarda cami ile camiayı, yani üniversite ile camiyi, külliye ile camiyi birleştirmek üzere atılan adımlar buna matuftur. Çünkü bilginin amel-i salihle buluşmadan sadece bilgi hamalı olmak yeterli değil. O yüzden bu ikisini birlikte olması önemli.”

İslam medeniyetinin hikmet, merhamet ve adaletten oluşan üç temel değer üzerine kurulduğunu vurgulayan Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:

“Hikmetin özü; anlayış, gerçeği bilme, düşünme yeteneği, olayların arkasındaki gerçeği sezgi  gücü, iş ve sözlerde isabetli olma, düşünce planında kalmayıp eyleme dönüşen yararlı ve derin bilgi, ilim ve akıl ile doğruyu bulmadır. Peygamberimiz (SAV) ‘Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır’ buyurmuştur. Bu hadis hikmet arayışını tetiklemiş ve Müslümanlar hikmet üzerine bir medeniyet kurmanın derdinde olmuşlardır. İbn-i Sina, Farabi, El Kındi, Gazali bu medeniyetin ürünleri olan isimlerdir.

Sosyal hayatta bizim medeniyetimizin temel değeri merhamet özelliğidir. Bizim medeniyetimiz merhamet üzerine kurulmuş, ‘Yaradılanı yaratandan ötürü sevme’ algısı üzerine kurulmuş bir medeniyettir. Bizim vakıf medeniyetimiz bu merhamet duygusu üzerine kurulmuş canlı cansız bütün varlıklara ve insanlara hizmet eden gerçekten olağanüstü özellikleri ve güzellikleri olan bir medeniyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Vakıf medeniyetinde insanların ihtiyaçları bitmiş hayvanların, kuşların, börtü böceğin ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili vakıflar kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nde 27 bin büyük vakfın kurulduğunu bize kayıtlar gösteriyor.

Adalet de bizim medeniyetimizin üçüncü temel değeridir. Adalet, hangi şart ve durumda olursa olsun insanlara Hakk’ın emrettiği, Hakk’ın gerektirdiği şey ne ise onu infaz etmek konusundaki hassasiyetimizdir.”

Camilerin yeniden hayatın merkezine taşınması için seferber olunması gerektiğini belirten Yılmaz sözlerini şöyle tamamladı:

“Cami merkezli bir medeniyetin mensubu olmakla birlikte cami ile ilgili problemlerimiz var. Sosyal hayattan, kuşatılmışlığımızdan kaynaklanan problemlerimiz var. Televizyon, sosyal medya, internet nedeniyle insanlarımız gerçek bir dünyada değil sanal bir dünyada yaşıyor. İnsanlarımızı bu sanal dünyadan nasıl kurtarırız? Gençlerimizi bu sanal dünyadan gerçek dünyaya nasıl çekebiliriz? Bununla ilgili çok çalışmalar yapmaya ihtiyacımız var. Tabi ki, onları cami ile buluşturmaya ihtiyacımız var. Dolayısıyla dokunacağımız, ulaşacağımız çok insanımız var. Bunun da en güzel yeri camilerdir. Camilerimizi yeniden fonksiyonel hale getirmenin derdinde olalım. İmamlarımız, Kur’an kursu hocalarımız, müftülerimiz hep birlikte camileri yeniden hayatın merkezine taşımanın seferberliğini başlatmalıyız. Allah Teala hepimize bu vadide aşk ve heyecan bahşetsin.” 08.10.2018