18.04.2018

"Hicret ve Göç" Paneli

İstanbul Müftülüğü ile Din ve Hayat dergisi tarafından "Hicret ve Göç" başlıklı konferans düzenlendi.

Fatih Müftülüğü Konferans Salonu'nda düzenlenen ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz'ın yönettiği panele konuşmacı olarak Uludağ Üniversitesi'nden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Uludağ ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Adem Ergül katıldı.

Müftü Yılmaz, hicret ve göçün insan hayatında çok önemli bir yer tuttuğunu söyledi.

Hicretin insanın doğduğu ya da doyduğu yeri terk etmeye mecbur kalıp yeni bir yurt edinmesi manasına gelse de içerisinde hem sıkıntıyı hem de bereketi ihtiva eden bir özelliğe sahip olduğunu ifade etti.

İnsanların bulundukları, huzur duydukları ortamları bir baskı sonucunda terk ettiklerini dile getiren Yılmaz, "Göçte de her kriz gibi hem sıkıntı hem de fırsat vardır. Her göç bütünüyle sıkıntı değildir. İnsanoğlu Allah'ın kendisine verdiği akıl, zeka ve kabiliyet neticesinde karşılaştığı sıkıntıyı fırsata dönüştürme yetisine sahiptir. Allah Resulü'nün Medine'ye hicretinde de başlangıcı itibarıyla çok büyük sıkıntılar söz konusudur ama yeni yurt Yesrib'in Medinetül Nebi olmasıyla birlikte bir medeniyet inşa hareketi başlamıştır. Başlangıcı itibarıyla kriz ve sıkıntı olan hicret sonuçları itibarıyla İslam ümmetinin ve medeniyetinin doğuşuna imkanlar sunan imkana dönüşmüştür. Tarih boyunca hicret insanın olmazsa olmazı gibi olmuştur. Özellikle bizim yaşadığımız coğrafyada." şeklinde konuştu.

"Hicret niyete bağlıdır"

Prof. Dr. Süleyman Uludağ, "Eğer dünya için hicret ettiysen hicretin dünyadır, Allah ve Resulu değildir." hadisini aktararak, hicretin dünya için olamayacağını vurguladı.

Dünyevi maksatlarla memleketini terk etme haline "hicret" denilemeyeceğini belirten Ateş, şunları kaydetti:

"Hazreti Peygamber hicret amacıyla Mekke'den yola çıktığı zaman geriye dönüp son bir kere daha çok sevdiği Mekke'yi ve Kabe'yi seyrederek dedi ki; 'Allah'a yemin ederim ki ey Mekke, eğer seni terk etmek zorunda olmasaydım ben burayı terk edip gitmezdim. Allah'ın nuru ve müşriklerden gelen baskılar sebebiyle terk etmek zorundayım.' Hicret ettiğiniz zaman gaye fethi mübin olacak. Hazreti Peygamber Mekke'den Medine'ye geldiğinde Fetih suresindeki 'Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.' ayeti gelmişti. Çalıştı çabaladı öyle bir noktaya geldi ki, müminlerle beraber Mekke'yi kan dökmeden fethetti. Farklı bölgelerde zor şartlar altında bulunup İstanbul'a daha rahat yaşamak için gelebilirsiniz. Bu iyi ya da kötü olabilir ama hicret değildir. Hicret niyete bağlıdır. Sadece niyet değil bu istikamette fedakarlıkta bulunup yeni bir fethi mübine ulaşmaya bağlıdır. Hicretin manası budur."

Adem Ergül ise hicreti hicret yapanın niyet olduğunu ifade etti.

Her ibadetin bir bedeni ve ruhu olduğunu söyleyen Ergül, şunları kaydetti:

"Bedeni o ibadetin bedene tahalluk eden görünen, eylem boyutudur. Ruhu ise ona ait niyet ve duygulardır. Hicreti de hicret yapan aslında o görülmeyen kalpteki niyet ve o ruhtur. Hicret bir hayata bakış perspektifi de getiriyor. İnsan bulunduğu yeri, mekanı kendi değerleri açısından hangi konumda olduğunu fark ederek seçebilir ya da değiştirebilirse o zaman kendi değerleri öncelikli yaşamayı tercih etmiş demektir. Hayatın gayesi olan şeyler var. Canın, inancın, dinin korunması, malın, aklın, neslin korunması gibi. Bu değerlerin korunması için insan hicret etmek zorunda kalıyor."

Konferans sonunda Milad Derneği kurucusu Hala Makhlouta, Suriyeli sığınmacılar için yaptıkları çalışmaları aktardı. 18.04.2018