17.04.2017

İstanbul Müftüsü Yılmaz: “Biz Hz. Peygamberin güvenilen ümmeti olmak durumundayız”

İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Bakırköy Denetimli Serbestlik Müdürlüğü'nün Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla düzenlediği programda, “Biz o yüce Peygamberin, ‘Muhammedü’l-Emin’in ümmetiyiz ve O’nun güvenilen ümmeti olmak durumundayız.” dedi.

Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde düzenlenen program, İstanbul İl Müftü Yardımcısı Veysel Işıldar’ın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. ‘Denetimli Serbestlik’ hakkından yararlanarak programa katılanlara hitap eden İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Kutlu Doğum Haftası’nın aslında Mevlid Kandili geleneğine dayandığını belirterek, “Hz. Muhammed (SAV)’in dünyaya teşrifi daha önceleri bizim geleneğimizde Mevlid Kandili olarak kutlanmaktadır. Bizim inancımıza göre dinimizin iki temel değeri vardır. Birincisi Allah’ın bize gönderdiği Kur’an-ı Kerim, ikincisi de onun Sevgili Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)’in sözleri, hayatı ve siyeridir. Bunlar bizim için çok anlamlı ve önemlidir. Bu yüzden biz millet olarak bin yılı aşkın bir zamandan beri bu topraklarda Mevlid Kandili’ni kutlaya geldik. O gece bizim için hep müstesna bir gün olmuştur. 1989’dan yılından bu yana bu durumu sabit bir mevsime endekslemek amacıyla Kutlu Doğum Haftası olarak kutluyoruz. Bu kutlamalar halkımız tarafından çok sevilmiştir. Köylerden şehirlere varıncaya kadar kurumlarımızda, okullarımızda, üniversitelerimizde Hz. Peygamber konuşulmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, “Anmaktan Anlamaya, Anlamaktan Yaşamaya Kutlu Doğum” düşüncesiyle böyle bir kararı vermiştir. Amacımız O’nun mesajını anlamak ve O’nu hayatımıza örnek bir model olarak görüp ona göre yaşamaktır.” diye konuştu. 

“Peygamberimizin Sıfatlarından Birisi El Emin’dir”
Kutlu Doğum Haftası’nın son 7 yıldan bu yana belirli bir tema içinde kutlandığını ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, 2017 yılının temasının “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” olarak belirlendiğini kaydetti. Prof. Dr. Yılmaz, bu yılın temasının “Güven Toplumu” olarak belirlenmesinin nedenini ise “Çünkü toplumların bekası karşılıklı güvene dayalı bir hadisedir. Hz. Peygamber (SAV)’in yaptığı ilk iş inananların ve insanların birbirlerine olan güvenlerini tesis etmek olmuştur. Bu dünyada yaşayan herkesin birinci amacı korktuğundan emin olmak, umduğuna da peyder pey nail olmaktır. Bu Müslüman için de, Hristiyan için de, diğer dinlerin mensupları için de, hatta ve hatta ateistler için de böyledir. Herkes korktuklarına karşı güven içinde olmayı, umduklarına ulaşacak bir yöntem geliştirmeyi hayatının olmazsa olmazı olarak görür. Bu bakımdan bu yılki güven toplumu meselesi aslında emin olmak tabirini içerir. Bizim Peygamberimizin sıfatlarından birisi El Emin’dir. El Emin; güvenilen demektir. Hz. Peygamber’e peygamberlik gelmesinden sonra insanlar onun güvenilirliğine asla söz söylememiş, söyleyememiştir.” sözleriyle açıkladı.  

“Herkesin Canının Korunması En Aziz Şeydir”
İnsanın sahip olduğu ve dinin koruma altına aldığı ‘Zarûrât-ı Dîniyye” denilen değerler olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Yılmaz, bu değerlerin; can, mal, din, akıl ve neslin muhafazası olduğunu dile getirdi. “Herkesin canının korunması en aziz şeydir” diyen Prof. Dr. Yılmaz, şöyle konuştu:
“Cana yönelik bir zarar insanın bekasına en büyük engeldir. Hz. Peygamber (SAV) Veda Hutbesi’ni irad ederken, ‘Sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız birbirinize karşı korunmuştur’ buyurmuştur. Maide Suresi’nde ‘Kim haksız yere bir cana kastederse o bütün insanlığın canına kastetmiş olur, kim de bir insanı kurtarırsa o bütün insanlığı kurtarmış gibi olur’ buyurulmuştur. Bu dünya tarihine altın harflerle geçecek bir düsturdur. Dolayısıyla bizim Yüce Dinimiz herkesin canını muazzez, mükerrem, onurlu ve değerli görmüştür. Hakikaten herkes canının koruma altında olmasını ister. Sonra dinini, aklını, nefsini ve malını korumak ister. Çünkü insan bu 5 şeyin ‘heyet-i umumisi’yle insanca yaşayacak imkana sahiptir.

İnsanın aklının başında olması gerekiyor. Sadece aklının korunması değil, aklını besleyecek eğitimden geçmesi gerekiyor. İnsanın neslinin; evlatlarının ya da talebelerinin onun adına devam etmesi gerekiyor. Evlatları kendisinden sonra insanın devamı gibidir. Bu yüzden insanlar yuva kurar, çoluk çocuk sahibi olmak arzu ederler. Hayatımızın devamını canımızın yongası olan malımızla birlikte görüyoruz. Dolayısıyla malı korumak da, beş temel değerden biridir. Mal olmadan hayatın devamı mümkün değildir. Belli oranda mala sahip olup, onu tüketip harcayabilmeleri de insanı hayata bağlayan değerlerdendir. Dinimizi yaşayamayacak olsak, insanların kişilikleri zarar görüyor. Bulgaristan’da, Arnavutluk’ta, Balkanlar’da komünizm zamanında din o kadar zarar görmüş ki, orada yaşayan insanlar neredeyse kendi aidiyetlerini kaybetmişler. Bu değerleri teminat altına almak devletlerin önemli görevlerindendir.”

“Daiş Gibi Örgütler, Bugün İslam’a En Çok Zarar Veren Yapılardır”
Son yıllarda ortaya çıkan DAİŞ gibi terör örgütlerinin İslam’a olan zararlarına da değinen Prof. Dr. Yılmaz, “İnsanın bekası, bu dünyadaki hayatının devamı güvenin oluşmasına ve bu saydığımız temel değerlerin korunmasına bağlıdır. Bu sene bu konuyu gündeme taşıyarak; önce kendi gönül dünyamızda Allah’a olan güvenimizi ve birbirimize olan güvenimizi tazelemek, kendimizin güvenilir bir insan olmasını sağlamak amacındayız. Çünkü biz güvenilen bir Peygamberin ‘Muhammedü’l-Emin’in ümmetiyiz. O yüce Peygamberin, güvenilen ümmeti olmak durumundayız. Yani insanlar bizi gördüğünde, bizden zarar gelmeyeceğini bilmeliler. Müslüman olandan zarar gelmez. Son zamanlarda Müslümanlık adına kan döken DAİŞ gibi örgütler, bugün İslam’a en çok zarar veren yapılardır. Çünkü bunlar parçacı bir yaklaşım tarzıyla İslam’ı anlamaya çalışıyorlar. Kur’an’ın belli ayetlerini kafalarına göre yorumluyorlar ve o parçacı yaklaşımla İslam’ı bütüncül yaklaşımdan mahrum hale getirerek maalesef mahkum ediyorlar. Oysa ki, Kur’an’ın yorumunda merhamet ve rahmet üzerine bütüncül bir yaklaşım esastır. ‘Allahu Ekber’ diyerek kafa kesenler, kestikleri kafaların sahiplerinin de ‘Allahu Ekber’ dediğini görmezden geliyorlar. Tabi bunu bir proje olarak gerçekleştiren dünyanın güçlü sermayesinin de önemli bir payı var ama biz Türkiye’deki Müslümanlar olarak bunu nasıl anlatırız, önce kendimiz nasıl güvenilir insan oluruz derdinde olmalıyız.” diyerek sözlerini noktaladı.